ÜST

Bu asır dünyayı ehl-i İslâma da tercih ettirdi

Aziz Sıddık Kardeşlerim;

Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir.

Bu acip asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlaştırıp çoğaltması ve hâcât-ı gayr-ı zaruriyeyi görenekle, tiryaki ve müptelâ etmekle hâcât-ı zaruriye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker, veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatânın cezası olarak öyle dehşetli tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.

İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

Ezcümle: Gördüm ki, ehl-i diyanet, ehl-i takvâ bir kısım zâtlar bizimle gayet ciddî alakadarlık peyda ettiler. O bir iki zâtta gördüm ki, diyaneti ister ve yapmasını sever, tâ ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hattâ tarikatı, keşf ve keramet için ister. Demek âhiret arzusunu ve dinî vezâifin uhrevî meyvelerini dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medar olan hakaik-i diniyenin fevâid-i dünyeviyesi, yalnız tercih edici ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapılmasındaki maksat o fâide olsa, o ameli iptal eder; lâakal ihlâsı kırılır, sevabı kaçar.

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulümatından en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğuna kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur’un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.

Evet  يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلاٰخِرَةِ  (“Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” İbrahim Sûresi) işaretiyle, bu asır hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâma da bilerek tercih ettirdi.

Hem bin üç yüz otuz dört tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i iman içine de sokuldu. Evet عَلَى اْلاٰخِرَةِ ( “…Âhirete…” İbrahim Sûresi) cifir ve ebced hesabıyla bin üç yüz otuz üç veya dört ederek, aynı vakitte, eski Harb-i Umumîde İslâmiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartını, dünyayı dine tercih rejiminin mebdeine tevafuk ediyor. İki üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü. (Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Hayatı)

 

SÖZLÜK:

acip : hayrette bırakıcı, hayranlık verici
alâkadarlık : ilgili olma
amel-i hayr : hayır işi
asr : yüz yıl
bedbaht : kötü bahtlı
diyanet : din
ehl-i diyanet : dindar insanlar
ehl-i takvâ : takvâ sahipleri; Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyanlar
ezcümle : meselâ, örneğin
fevâid-i dünyeviye : dünyanın faydaları, menfaatleri
gaddar : acımasız, çok zulmeden
hâcât-ı gayr-ı zarûriye : zarûrî ve mecbûrî olmayan ihtiyaçlar
hâcât-i zaruriye : zorunlu ihtiyaçlar
hakaik-i diniye : dinî hakikatler, gerçekler
hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviye : ebedî hayat , dinî hayat ve âhiret hayatı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı uhreviye : âhiret hayatı
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
illet : asıl sebep, maksat
kavî : güçlü, kuvvetli
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hal ve fiil
keşf : kalb gözüyle görme, mânevî âlemlere ait bazı olayları ve hakikatleri görme
lâakal : en azından
medar : dayanak, sebep, vesile
mizan : ölçü, denge
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
muvaffak : başarılı olma, erişme
muvazene : ölçü, tartı
mücerreb : denenmiş, tecrübe edilmiş
müptelâ : bağımlı, tutulmuş
neşretmek : yayınlamak
peyda etmek : oluşturmak, göstermek
saadet-i dünyeviye : dünya hayatındaki mutluluk
saadet-i uhreviye : âhiret hayatındaki mutluluk
şerait : şartlar
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
tetimme : ek, tamamlayıcı not
tiryak : derman, ilaç
uhrevî : âhirete dair, yönelik
varta : tehlike
vezâif : vazifeler, görevler
zulmet : karanlık
bilfiil : fiilen, uygulamada
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
galebe çalmak : üstün gelmek
Harb-i Umumî : Birinci Dünya Savaşı
hayat-ı dünyeviye : dünya hayatı
hayat-ı uhreviye : âhiret hayatı
mebde : başlangıç
muahede : karşılıklı antlaşma
tevafuk : denk gelme, uygunluk

Share

Benzer yazılar

Yorum Bırakın

Your email is never published nor shared.

You may use these HTML tags and attributes:<a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>